Özellikle Güneydoğu’da bölgeler arası göç incelendiğinde genellikle şehir hayatından kırsala doğru bir yerleşim söz konusudur. Çünkü geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan ve mevsim işçiliğine bağlı olarak yaşayan ailer geçici süreliğinede olsa şehir hayatından kopup çadırlarda yaşamak üzere tarım bölgelerine göç ediyorlar. Bu durum bütün aile fertlerinin yaşanılabilir hayat standartlarını etkilemektedir. Özelikle eğitim hakkından mahrum bırakılan çocuklar geleceğe dair hiçbir plan uygulamayıp sadece geçim pahasına çalışmak zorunda kalıyor. Eğitim, sağlık ve iletişim gibi temel ihtiyaçların kısıtlı olduğu bu yerlerde, yöresel olarak doğurganlığa alıştırılmış kadınlar hiçbir sağlık imkanına sahip olmadan hayatını riske atarak çalıştırılıyor ve çocuk doğuruyorlar. Isınma, elektrik, temiz su gibi temel ihtiyaçların yetersizliği hayatı oldukça zorlaştırıp çocuklar üzerinde bedensel ve psikolojik rahatsızlıklara sebep olabilmektedir. Aynı şekilde bu şartlar altında çocukların çalıştırılması ise tam bir angarya !
Şimdi bu duruma tam tersi olarak görülen ama bunun da ayrı bir sorun olduğu başka bir hayat bakışına dönelim.
Atalarından miras olarak kalan arazi, tarla, bağ, bahçe gibi taşınmazları sahiplenen ancak mesleki durumları gereği ve çocukların daha iyi bir eğitim alması için şehir hayatına ayak uydurmuş aileler vardır. Bu aileler baba yadigarı olan bin bir emekle yetiştirilen tarım ürünlerini bırakıp şehir hayatına göç ediyorlar. Bu kırsaldan metropole olan göç ise yine çocukları etkilemektedir. Geleceğe hazırlanmak maksadıyla tamamen eğitim baskısına gömülmüş, bütün hayatı dersane ve okul arasında geçen çocuklar birçok değerden bağımsız tam bir robot gibi yetiştirilmektedir. Hayatlarında tarla yüzü görmeyen, sahip olduğu imkanların nerden geldiğini bilmeden doğadan ve topraktan uzak bir yaşam alanı onları hiçbir zaman olgunlaştırmayacaktır. En önemli sorun ise artık üretimden tüketime bir geçiş söz konusudur.
Aynı coğrafyadaki bu iki farklı hayat prensibi, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız için hiçbir ortak yarar sağlamayacaktır. Bu yüzden gerekli çözüm yolları araştırılmalı, öncelikle hiçbir çocuğun eğitim hakkından mahrum bırakılmaması için bütün imkanlar sağlanmalıdır. En yakın taşradaki eğitim,sağlık hizmetleri genişletilmeli ve çocukların bu bölgeye ulaşımı kolaylaştırılmalıdır. Aynı şekilde büyük şehirde yaşayan ve sadece eğitimine devam eden çocuklar için ise onları toprakla buluşturmak adına birçok aktiviteler düzenlenebilir. Öncelikle her yıl düzenli ağaç dikimi yapılmalıdır. Haftasonları kamplar düzenlenerek tarım bölgelerinde toprağın işleniş şekli, tohum ekiminden hasada kadar bütün gözlemler yerinde incelenmelidir. Çocukların el becerisi ve yetenekleri bu çalışmaya katkı sağlayacaktır. Okul hayatlarında öğrendikleri pratik bilgileri ve bilimsel deneyleri toprak üzerinde geliştirmeyi amaçlar.
Sonuç olarak bu sayede eğitim her alanda bütün bireylere ulaşmış olur. Çocukların kişisel gelişimi olumlu yönde etki eder. Ve kutsal bir değer olan toprak yok edilmeden “kırsal kalkınmaya” da öncülük edilmiş olacaktır.