Türkiye’ de meydana gelen her deprem sonrasında söylenen “deprem değil, yapı öldürür” klişesi gerçek oldu. Hem de ortada hiç bir deprem olayı yokken..
Ülkemizin aktif bir deprem bölgesi olduğu bilinen bir gerçek. Bu gerçek, her an her yerde her koşulda depreme maruz kalacağımızı hatırlamamız ve kabullenmemiz anlamına gelmektedir. Depremler birer doğal afettir ve doğal afetler önlenemez. Ancak önceden tedbirler alınıp, afetin zararları azaltılabilir. Depremin oluşturacağı bu zararları azaltmanın en etkili yolu ise depreme dayanıklı yapılar inşa etmek, yani kalitesi ve güvenirliği kanıtlanmış betonlarla güçlendirmek ve bu konuda işi ehil kişilere vermekten geçer. Aslında binayı sağlamlaştırmayan; malzemeden çalan müteahhitler ve müteahhidi kontrol etmeyip, hırsızlığına göz yuman yerel yönetimlerdir…
Bir binanın çökeceği aslında usulsüz olarak yükselirken bellidir. Sadece zamanını bekler o bina.. Konusunda uzman olan iyi niyetli müteahhitler dinlenmediği sürece de bu çöküşler devam edecektir. En büyük çöküş ise İstanbul Kartal’daki üzücü olay gibi değil, olası bir deprem olayında gerçekleşecektir. Şuan önemli bir tehlike teşkil eden bir çok yapı göz önündeyken, bütün yetkililerin hızla ortak çalışma yapmaları ve deprem riski altında bulunan yerleşim yerlerinde dayanıklı konutlaşma için tüm olanaklar seferber edilmelidir.
Ve unutmadan imar barışı konusu kayıtsız kalmayacak kadar ciddi bir iştir. Parasını verip, inşaatlarını affettirenleri deprem affetmeyecektir !