Almanya’da yaşayan vatandaş Memocan çocukluk arkadaşım. Geçen yaz, vatana gelip Marmaris’te bir yazlık almış. Buna yıl yaz tatilini bu evinde geçirecekmiş. Beni arayıp “abé Marmaris’e geliyorum, sen de gel bir hafta misafirim ol.”dedi. Yıllardır özlemini çektiğim tatilin bedavasını reddetmek mümkün değil, ama ailece gitmek güzel olurdu. Memocan yalnız gelip kafa dinleneceğinden, ben de yalnız gitmek zorundaydım.
En ucuz hava yoluyla İstanbul’a oradan da Marmaris’e giderken, uçağın fiyatını ve bu kadar pahalı bir araca nasıl sahip olunabileceğini sorguladım; donanımlarına göre fiyatlarının beşyüzmilyon ile ikimilyar arasında değişiyor olması dudak uçuklatıcılığın ötesi bir şey, kim bu kadar parayla satınalabilir ki, diye düşünürken çenem yerine zihnim yoruldu. Etiyopya açlığının bir uçak parasıyla giderilebileceği düşüncesi, sadece bana yük sanırım. Hava alanındaki uçak sayısı, şehirde yükselen bu kadar bina sayısı ve bunları kullanan onca insan sayısı, sanırım sadece beni şaşırtıyor. Başka kimsenin umurunda değil sanırım.
Memocan sayesinde bedava bir tatil yapacağım, havaalanına varınca aradım ve gelip beni aldı. Son model ve aile boyu bir Alman marka araçla geldi. Araba bana limuzin gibi göründü, içinde yol tarifi, otomatik telefon, koltuklarda laptop ve buzdolabı vardı. Benim gibi bir züğürtün burda ne işi olabilirdi ki, hiç! Güzel, temiz ve etrafı ağaçlarla donatılmış yoldan ilerlerken, yerli ve yabancı turist arabaları ile tur otobüsleri tarafından sollandık…
Yolda havadan sudan sohbet ederken, Memocan benim durumu bir kaç kez tekrarlarak sordu. Neyi anlatacağımı bilemedim; “sıradan bir memurum ve eski bir tabirden caiz ise işini bilmeyen bir memurum. Onsekiz yaşımdan beri çalışıyorum ve otuz yaşımdan beri de memurluk yapıyorum. Elli yaşındayım, hala kiralık küçük ve bana göre pahalı bir evde yaşıyorum. Çocuklarından biri ilkokulda, biri lisede ve biri de üniversite sınavında istediği alan gelmedi diye dershanede, Urfa tabiri ile beş horantayla geçim derdindeyim.” Bu arada gözlerini yoldan ayırmadan “yanıma gelsene” dedi. Bu yaştan sonra ne başka yere giderbilirdim, ne ailemi bırakabilirdim, sadece adeta fısıldayarak “olmaz” diye reddettim.
Denize yüzmetre, havuzlu, bahçeli ve güvenlikli bir villaya girerken, etrafı şaşkın gözlerle acayip acayip yüzdüm. Sanki benden başka herkes zengindi; “beceremedim, adam olamadım çocuklarım” diye söylenerek gocundum.
Akşam yemeğini bir tatil köyü lokantasında yedikten sonra, bara geçtik. Herkes şen şakrak içip eğlenirken, garsonun “içecek olarak ne alırsınız efendim” sorusunu “sadece vişne” diye yanıtladım. Memocan wisky ben de vişne suyu içtikten sonra, benim zorlamamla eve erken gittik. Ama arkadaşım biraz sohbetten sonra bara geri döndü ve ben de uyudum.
Marmaris’teki diğer güzellikleri görmezden gelerek, sağlık amacıyla sabah ve akşam olmak üzere günde iki kez denize girdim ve yalınayak kumda yürüdüm.
Bir haftalık bu tatilde dinlenemedim, dert edindim. İzin sürem bitmeden arkadaşıma teşekkür ederek ayrıldım. Memocan beni havaalanına bırakırken, “seneye mutlaka ailece beklerim, hatta ben yokken de gelebilirsiniz, nasıl olsa yılın on ayı ev boş” dedi. Sağol Memo…