Son yıllarda işlerim iyi gitmiyor, iflasın eşiğindeyim. Bankadan alamadığım krediyi tefeciden alınca da, başım epey dertte… Son bir hamle ile sermaye veya ortak bulmak amacıyla yurt dışı seyahatine çıktım. Yurt dışında da, yurt içindekiler gibi çok ağır sorumlulukların yüklenmesi nedeniyle, umduğumu bulamadım ve eli boş döndüm.
Kapalı dükkânın önünde işçiler ile tefeci tarafından karşılandım, intiharın eşiğindeyim. Borsada kaybettim ve yılbaşındaki piyangodan da bir şey çıkmadı, ne yapayım şimdi? Artık oyalama taktikleri de işlemiyor. Dükkânı, araçları, tezgâhı, evi ve arabaları sattım ama borçların ancak yarısına yetti!
Kaçmayı düşümdüm ama çoluk çocuğun bunu kaldırmayacağını göz önünde bulundurarak vazgeçtim. Gerçi son durumu da hazmedemiyorlar ama vaziyet bundan ibaret olunca, kiraladığım küçük evde sessizce beni süzüyorlar. Neyse ki, özel okul ve servis ücretlerinin peşin vermiştim de, okula gidebiliyorlar…
Babamdan kalan ve elli yıldan beri amcamın işlettiği tarlaya diyerek köye gittim. Amcama; “bunca zamandan beri kullandığın tarlayı artık ben işletmek istiyorum” dedim. Amcamla kuzenlerim küplere bindirler; “ıslah ettiğimiz ve bahçeye çevirdiğimiz tarlayı nasıl istersin, o artık bizim” deyip iyi bir dayaktan geçirdiler. Yarım asırdan beri kullandıkları ve bunun kendilerine ait olmadığını bildikleri halde vazgeçmediler, ille de bizim dediler. Tapu Müdürlüğüne başvurduğumda; artık nasıl yapmışlarsa, ölü babamdan satın aldıklarını ve artık köyden de bir umudumun kalmadığını şaşkınlıkla öğrendim.
Çocukların nafakası uğruna eski varoş mahalleme gidip, geçici bir iş aradım. Bu eski semtte bulunan anneme ait barakada kimsenin kalmadığını görünce, burada yalnız kalmaya karar verdim. Bana kırgın eski işçilerimle arkadaşlarımın yardımıyla, idare edilecek duruma getirilen bu kerpiç ev, artık yeni meskenim oldu. Arkadaşlarla birlikte bir kaç gün pamuk toplamaya gittim, sonra bir İŞ-KUR başvuru furyasına kapıldım. İşkur önündeki uzun kuyruğun içinde sıra beklerken, Müdür bey beni çağırdı. Müdür odasında çay içerken, “hayırdır patron! Burada bulunmanı neye borçluyuz” sorusunu savsaklayarak, kayıt yapmaktan vazgeçtim.
Lakabı farikası Zeusss’un davetiyle, akşam meyhaneye gittim. Muhabbet sırasında kapitalizmi tartıştık ama Ecmainnn arkadaş “sen kapitalistin daniskasısın” diye konuşmama izin vermedi, aslında çok haklıydı! Oysa iş adamı olmadan ve ihalelere fesat karıştırmadan önce mahallede hep beraber sosyalist takılırdık. İş hayatında, pasta ve furyadan daha çok nemalanmayı sağlayan kapitalizm ve liberalizme farkında olmadan katılmış oldum. Daha sonra yeşil diye tabir edilen sermayeden pay kapmak amacıyla önce teist, ardından fundamentalist olup, geride kalanları aşağıladığımı, yeni yeni kavramaya başladım.
Bu saatten sonra özür dilemem, neye yarar ki… ( devamı haftaya)